İş güvenliği , işin yapılması sırasında çalışanların karşılaştıkları tehlikelerin ortadan kaldırılması veya azaltılması konusunda işveren...
İş güvenliği, işin yapılması sırasında çalışanların karşılaştıkları tehlikelerin ortadan kaldırılması veya azaltılması konusunda işverene getirilen yükümlere ilişkin teknik kuralların bütününü kapsar.
SAĞLIK HAKKININ TARİHSEL GELİŞİMİ VE ÇAĞDAŞ İŞ SAĞLIĞI TANIMI
Sağlıklı çalışma hakkı siyasal ve ekonomik yaşamın “doğa yasalarına”
göre düzenlendiği Sanayi Devriminde başlayan ve bugün de sürmekte olan
evrimleşme sürecinde temel bir toplumsal gereksinime dönüşmüş ve sağlıklı yaşama hakkı ile bütünleşmiştir. Bu
hakkın korunup, geliştirilmesi, giderek gelişen politikaları ve eylem planları;
kişileri ve kurumları; girişim yöntemleri ve teknikleriyle iş sağlığı
sisteminin etkinlik alanına dönüşmüştür.
Bu yazıda, sağlıklı çalışma hakkı, kavramsal
ve kurumsal evrimi ve ulaşmayı hedeflediğimiz çağdaş iş sağlığı düzeyi ele
alınmıştır.
SAĞLIKLI
ÇALIŞMA HAKKININ KAVRAMSAL EVRİMİ
Ulusal ve uluslararası düzenlemelerde ve konu ile ilgili
kaynaklarda, sağlıklı çalışma hakkının gelişim aşamalarını gösteren farklı
tanımlara rastlanır. Bu tanımlar aynı zamanda iş sağlığının kavramsal gelişim
aşamalarını da tanımlar.
“İş güvenliği” ve “iş hijyeni”, belgelere geçen ilk tanımlardır.
Çalışanın güvenlik risklerinden korunması “iş güvenliği”; sağlık risklerinden
korunması, iş hijyeni” olarak
tanımlanmıştır. Bu aşamada, tehlikeler ve riskler üretim etkinliğinin doğal ve kaçınılmaz
bileşenleri olarak algılanmıştır. Risk saptama ve değerlendirme yöntemleri
yetersiz olduğu için, riskler tek etmenli olarak açıklanmıştır. Risklerin
önlenebileceği öngörülmediği ve risklerden korunma yöntemleri yetersiz olduğu
için, korunmada en etkisiz yöntemler
(işe uygun işçi seçimi, kişisel korunma araçları) kullanılmıştır. Riskler tek
etmenle açıklandığı için, sağlık ve güvenlik riskleri arasındaki ilişki ve
etkileşim de anlaşılamamış ve bu nedenle, iş güvenliği ve iş hijyeni kavramları
ayrı ve bağımsız etkinlik alanları olarak var olmayı sürdürmüştür.
Her iki alanda sağlanan bilimsel ve teknik ilerlemeler; yeni risk
saptama ve değerlendirme yöntemlerinin geliştirilmesi; insanın üretim süreci
ile ilişkisinin değişmesi, bilinen risklere yenilerinin eklenmesine ve
risklerin tek etmenli değil, çok etmenli
olduğunun anlaşılmasına, olanak sağlamıştır. Çok etmenli risklerde
kişisel korunma yöntemlerinin etkisiz olduğu görülmüştür. Bu sonuç, aynı
risklerin bulunduğu iş ve mesleklerde “mesleki risklerin” tanımlanmasını ve çok
etmenli risklerden korunmak için, kişisel korunma yöntemleri yerine, “toplu
korunma” ve “risk önleme” yöntemlerinin
öncelenmesine olanak sağlamıştır.
Bant tipi kitlesel üretimin yaygınlaşmasıyla birlikte, başta ergonomik
ve psikososyal riskler olmak üzere,
üretim örgütlenmesinin doğasından
kaynaklanan çok etmenli yeni riskler tanımlanmış; “toplu korunma” ve
“risk önleme” yöntemlerinin niçin öncelikli olduğu bu risklerle savaşımda
anlaşılmış ve “sağlıklı işletme” tasarımı gündeme gelmiştir. Bant tipi üretimde
birbirine bağımlı, sürekli ve hızlı çalışma üretkenliğin ve verimliliğin ön
koşulu sayıldığı için; çalışanların tümünün, eş zamanlı korunması ve bu amaçla
“toplu korunma” ve “risk önleme” yöntemlerinin kullanılması bir zorunluluğa dönüşmüştür.
Riskler çeşitlendikçe iş sağlığı ve güvenliği alanı yeni bilim
dallarıyla buluşmuş; bu katkı ile risk
etmeni – risk – sağlık ve güvenlik sorunları arasındaki ilişkiler yeniden
tanımlanmış, iş güvenliği ile iş hijyeni arasındaki ilişkiler kurulmuş; bu iki
tanım iş güvenliği-işçi sağlığı tanımlarıyla yer değiştirmiştir. Geliştirilen
toplu korunma yöntemleri sayesinde mesleki sağlık ve güvenlik risklerinin
tümünün önlenebileceği kuramsal olarak
kanıtlanmıştır.
Teknoloji geliştikçe, çok amaçlı, güçlü makineler; yeni kimyasal maddeler;
yaratıcı çabayı ve el becerisini en aza indiren basit işlemler ve son olarak,
robotlar bant tipi üretime katılmış;
üretim sürecinin işçileri, işçilerin de birbirlerini denetledikleri katı bir
üretim örgütlenmesi yaratılmıştır. Bu gelişmeler çalışanlar için yeni ve farklı sorunlar yaratmıştır.
Yeni makineler çalışanlara daha güvenli çalışma olanağı sağlarken; onu
kendisi tarafından yönlendirilen ve basit işlemleri yineleyen bir gözlemciye
dönüştürmüştür. Hızı ayarlanabilen makineler ile, çalışanın çalışma hızı ve
yoğunluğu; prim ve götürü ödeme yöntemleriyle de çalışma süresi artırılmıştır. Üretimin sürdürülmesi için
gerekli olan nitelikli işçi sayısının azalması, nitelik gerektirmeyen işleri
yapan ve çoğunluğu oluşturan işçilerin iş güvencesini de azaltmıştır. İşletme
yönetimi ayrıntılı bir işbölümü ve katı bir denetimle güçlendirilerek, işçi
üzerindeki denetim ve baskı kurumsallaştırılmıştır.
Üretimde kullanılan
hammaddelerin yerini, yarı işlenmiş ve işlenmiş maddeler; basit maddelerin
yerini de karmaşık maddeler almış; insan sağlığı üzerindeki etkileri bir yana,
kimyasal bileşenleri bile bilinmeyen çok sayıda madde üretime katılmıştır.
Bu değişime koşut olarak,
riskler de çok etmenli bir nitelik kazanmıştır. Bu risklerle savaşımda, toplu korunma yöntemleri yetersiz kalmış; üretim ilişkilerinin ve bu
ilişkilerin ürünü olan çalışma ortamının, koşullarının ve ilişkilerinin
bir bütün olarak risklerden arındırılması; başka bir anlatımla,
“sağlıklı ve güvenli üretim ilişkileri”, “sağlıklı ve güvenli işletme” kavramları öne çıkmıştır.
Bu gelişme,
aslında, çalışanın çalışma ve yaşama koşullarıyla, bu koşulları tanımlayan
siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel, fiziksel çevreler arasındaki
ilişkilerin ve bu ilişkilerin sağlık üzerindeki etkilerinin tanınmasıdır.
Gerçekten, kişi çalışan olarak nitelendiği anda, kendisi dışında tanımlanmış
bir yaşam düzeyini hem çalışma yaşamında, hem de dışında daha baştan
kabullenmiştir. Çalışanın durumu bu iki alandaki etkileşimlerle hep yeniden
üretilen koşulların bileşkesidir. Öyleyse, sağlıklı çalışma hakkı, sağlıklı
yaşama hakkının ayrılmaz bir parçası olarak ele alınmalı ve iş sağlığı tanımı
da bu bütünlüğü yansıtmalıdır.
SAĞLIKLI ÇALIŞMA HAKKININ KURUMSAL EVRİMİ
Bir kurumsal altyapı etkinlikleriyle sağlıklı çalışma
hakkının kullanılmasını ve gelişmesini destekler veya engeller. Bu hakkın
kullanılabilmesi için gelişmiş bir altyapı gereklidir; ama gelişmiş bir
altyapının bulunması, bu hakkın kullanılabilmesi için her zaman yeterli
değildir. Çevresel sistemlerin (siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel)
desteklemediği bir altyapının amacına ulaşması güçtür. Altyapıyı oluşturan
kurumlar, sağlıklı çalışma hakkının gelişim aşamalarıyla uyumlu bir bütünlük
içinde; kendileri ile, altyapıyı ve çevresel sistemleri oluşturan diğer
kurumlarla ve üretim alanının yeni ve farklı sorunlarıyla etkileşerek gelişmiş
ve aralarında eklemlenerek, “iş sağlığı sistemini” oluşturmuştur.
COMMENTS