Cumhuriyet devrinde yetişen ilk hattatlardan biridir Hasan Çelebi. Ağustos 1937’de, Erzurum’un Oltu ilçesi İnci köyünde dünyaya gelir. ...
Cumhuriyet devrinde yetişen ilk hattatlardan biridir Hasan Çelebi. Ağustos 1937’de, Erzurum’un Oltu ilçesi İnci köyünde dünyaya gelir.
Küçük bir köyde, kendi halinde yaşayan bir ailenin üyesi iken yıllar onu ilk önce İstanbul’a din görevlisi olarak atayacak ve kaleme-kâğıda tutkusu ve yoğun gayretleriyle aranan bir hat ustasına dönüşecektir. Eserlerindeki incelik, zarafetin karşılığını karakterinde ziyadesiyle görebileceğiniz sanatçılardan biri Hattat Hasan Çelebi, bizatihi şahsiyeti sanat eseri denilebilecek nadir isimlerden.
Hasan Çelebi’nin icazetli öğrencisi Hilal Kazan da bu tutarlılığa kayıtsız kalamamış olsa gerek İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) yayına hazırladığı kitabı ‘Noktalar ve Çizgiler Arasında Hasan Çelebi’de, biyografiyi ‘Hayat Yolunda Hasan Çelebi’ ve ‘Sanat Yolunda Hasan Çelebi’ başlıkları altında paralel bir kurguyla aktarmış. Kitabın tasarımında da ifadesini bulan bu yaklaşım Çelebi’nin hayatı ile sanatının ayrışmadığını en nihayetinde çizgilerin, yazının izinde kesiştiğini ele veriyor.
Hasan Çelebi’nin köyünde henüz bir çocukken kâğıt kaleme olan tutkusu; askerlerden mektuplarını isteyecek, büyüklerden sigara kâğıtlarını toplayacak kadar fazla. Sırtında bir gömlek, emanet pantolon, ayağında ikinci el ayakkabıları ile 1954’te İstanbul’a ilk ayak basışı hayatının kırılma noktası. Büyük şehre gelmedeki temel gayesi, Kur’an-ı Kerim’i tecvidi ve erkânı ile en iyisinden okuyabilmek. İlk adres nam-ı diğer Bacağı Kesik İsmail Efendi (İsmail Hakkı Bayrı), fakat İsmail Hoca hayli titiz, okumalardan geçmek zor. Hasan Çelebi ancak 45 günde Subhaneke’yi geçebilir. Daha sonra İsmail Ağa Camii yanındaki medreseye naklolur. Dönemin tanınmış hocalarından talim, tashih-i hurûf, kâfiye, mantık gibi dersler alarak bir manada molla mertebesine ulaşır. Yıllarca müezzinlik, imamlık vazifeleri yapar. Görev aldığı camilerde cemaatin safları artar, müezzinlik yaptığı yerlerde seneler sonra bile sesinin tesiri konuşulur. İmamet görevinin ilerleyen yıllarında hat sanatına daha çok zaman ayırır, öğrenciler yetiştirir. Medine-i Münevvere’den Kuba Mescidi ve diğer bazı mescitlerin yeniden ihyasında duvar yazılarını yazması istendiğinde zoraki bir tercihle karşı karşıya kalır ve 25 yıllık imametinde bulunduğu mihrabını bırakır, emekliliğini ister. Artık tamamen hat’tın çizdiği yoldan ilerleyecektir.
Çelebi’nin İstanbul’a geldiğinde ilk önce Halim Bey’den daha sonra ise Hattat Hamit Aytaç’tan ders alış süreci kitapta hatıralarla zenginleştirilmiş. 18 yıl boyunca ders aldığı Hamit Aytaç’ın bu hayat serüveninde ayrı bir önemi var. Aytaç’ın nazarında Hasan Çelebi’nin kıymetini anlamak için ise geride bıraktığı bir kâğıt parçasına bakmak kâfi: “Mezartaşımı Hafız Hasan yazsın.”
Sadece Türkiye’de değil yurt dışından da bir sürü öğrenciyi eğiten, camilere, mezar taşlarına aktardığı yazılarla bir kültürü sadece eserlerine değil, geçmişten geleceğe nakleden Çelebi’yi tanımak adına önemli bir eser olan kitap, onun hakkında verilen bilgiler, fotoğraflar, belgelerle zenginleştirilmiş. Johannesburg’dan Medine-i Münevvere’ye uzanan cami yazıları, mezar taşları ve şadırvan yazılarından örneklerin yanı sıra birçok eseri de kitapta okuyucuyla paylaşılmış.
NOKTALAR VE ÇİZGİLER ARASINDA HASAN ÇELEBİ
Hasan Çelebi’nin icazetli öğrencisi Hilal Kazan da bu tutarlılığa kayıtsız kalamamış olsa gerek İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) yayına hazırladığı kitabı ‘Noktalar ve Çizgiler Arasında Hasan Çelebi’de, biyografiyi ‘Hayat Yolunda Hasan Çelebi’ ve ‘Sanat Yolunda Hasan Çelebi’ başlıkları altında paralel bir kurguyla aktarmış. Kitabın tasarımında da ifadesini bulan bu yaklaşım Çelebi’nin hayatı ile sanatının ayrışmadığını en nihayetinde çizgilerin, yazının izinde kesiştiğini ele veriyor.Hasan Çelebi’nin köyünde henüz bir çocukken kâğıt kaleme olan tutkusu; askerlerden mektuplarını isteyecek, büyüklerden sigara kâğıtlarını toplayacak kadar fazla. Sırtında bir gömlek, emanet pantolon, ayağında ikinci el ayakkabıları ile 1954’te İstanbul’a ilk ayak basışı hayatının kırılma noktası. Büyük şehre gelmedeki temel gayesi, Kur’an-ı Kerim’i tecvidi ve erkânı ile en iyisinden okuyabilmek. İlk adres nam-ı diğer Bacağı Kesik İsmail Efendi (İsmail Hakkı Bayrı), fakat İsmail Hoca hayli titiz, okumalardan geçmek zor. Hasan Çelebi ancak 45 günde Subhaneke’yi geçebilir. Daha sonra İsmail Ağa Camii yanındaki medreseye naklolur. Dönemin tanınmış hocalarından talim, tashih-i hurûf, kâfiye, mantık gibi dersler alarak bir manada molla mertebesine ulaşır. Yıllarca müezzinlik, imamlık vazifeleri yapar. Görev aldığı camilerde cemaatin safları artar, müezzinlik yaptığı yerlerde seneler sonra bile sesinin tesiri konuşulur. İmamet görevinin ilerleyen yıllarında hat sanatına daha çok zaman ayırır, öğrenciler yetiştirir. Medine-i Münevvere’den Kuba Mescidi ve diğer bazı mescitlerin yeniden ihyasında duvar yazılarını yazması istendiğinde zoraki bir tercihle karşı karşıya kalır ve 25 yıllık imametinde bulunduğu mihrabını bırakır, emekliliğini ister. Artık tamamen hat’tın çizdiği yoldan ilerleyecektir.
Çelebi’nin İstanbul’a geldiğinde ilk önce Halim Bey’den daha sonra ise Hattat Hamit Aytaç’tan ders alış süreci kitapta hatıralarla zenginleştirilmiş. 18 yıl boyunca ders aldığı Hamit Aytaç’ın bu hayat serüveninde ayrı bir önemi var. Aytaç’ın nazarında Hasan Çelebi’nin kıymetini anlamak için ise geride bıraktığı bir kâğıt parçasına bakmak kâfi: “Mezartaşımı Hafız Hasan yazsın.”
Sadece Türkiye’de değil yurt dışından da bir sürü öğrenciyi eğiten, camilere, mezar taşlarına aktardığı yazılarla bir kültürü sadece eserlerine değil, geçmişten geleceğe nakleden Çelebi’yi tanımak adına önemli bir eser olan kitap, onun hakkında verilen bilgiler, fotoğraflar, belgelerle zenginleştirilmiş. Johannesburg’dan Medine-i Münevvere’ye uzanan cami yazıları, mezar taşları ve şadırvan yazılarından örneklerin yanı sıra birçok eseri de kitapta okuyucuyla paylaşılmış.
NOKTALAR VE ÇİZGİLER ARASINDA HASAN ÇELEBİ
COMMENTS